5 Eylül 2008 Cuma

Adına Şiirler Yazılan Kız



Sen!...
Adına şiirler yazılan kız!...
Sen,eğer benim sevdiğim olsaydın,
sarhoş bir melodiye meze yapmazdım adını.
Kadehlerde boğdurmazdım izbe meyhanelerde,
damağımdaki kutsal hatıran,
dudaklarının tadını...
Eğer sen benim sevdiğim olsaydın,
sana şiirler yazmazdım uluorta,sıradan...
Hiç duyulmamışını fısıldardım kulağına sözlerin,
yazılmamışını bulurdum yazıların tarih boyunca...
En sihirlilerini seçerdim kelimelerin,gizemli
ve şarkılar söylerdim ardın sıra hüzünlere arkadaş...
Ya da ağlardım,güftelerde adını duyunca...


Eğer seni sevseydim ben,
yazmazdım bu sayfalara, kopanları gönlümden...
Bakir kalsın isterdim tüm satırlar
ve senin bakışlarınla sadece yıkansın uzak gözlerden...
Gidişinin ardından ağlayacaksa şu erkek bakışlarım,
gururumu katledip,göz yaşı dökeceksem ardın sıra
ve bir gün hıçkırdığım duyulacaksa,
bunu pazarlamazdım...
Satmazdım,almazdım,taktir beklemezdim
dost(!)gözüken,dost(!) yazan,dost(!) okuyan sözlerden...,

Sevseydim seni ben,
bakışlarında yaşardım hayatı,renklerini bilmediğim...
Hani sıcaklığı güneşin,ayın o mahzun maviliği,
ya da gün doğumunun yansıması mıdır rengarenk?
Engin denizlerin laciverti midir en ulaşılmaz?
Ahulara emsal midir elası nazarlarının?
Yoksa vurgunumudur karanlığa gecenin?
Gökkuşağını toplasalar gök yüzünden tane tane,
getirip bakışlarına ekseler çisil çisil
ve muhtaç olsalar renklerine dünyanın gözlerinde,
vermezdim...
Kör olurdu gözlerim bir bakışınla,

senden başkasını görmezdim...

Adına şiirler yazılan kız!...
Eğer sen benim sevdiğim olsaydın,
yanık bir ney sesine yaslardım başımı,
kapardım gözlerimi tüm ışıklarına dünyanın...
Seni düşünürdüm alabildiğine elemli...
Seni ağlardım o sessiz sonsuzlukta yalnız...
Açardım düşüncelerimin tozlu sayfalarını bir bir,
hatıranı okurdum ve gülümserdim kendimce...
Gülümserdim hayata,
yokluğun saplanırken kalbime ,acırdım inceden ince...

Sevseydim eğer ben seni,
Bıkmazdım seni aramaktan.
Yalçın tepelerinde kayalıkların yele sorardım...
Yağmura,kara,bulutlara,tayfuna,sele sorardım...
Beyaz sayfalardaki siyah yazılarda aramazdım seni...
Süslü cümlelerin ardına bakmazdım...
Koşardım ardın sıra ölene dek,bıkmazdım...
Eşe sorardım,dosta sorardım,kurda,kuşa,ele sorardım...

Ah be!...Keşke seni sevseydim ben!...
Ne güzel olurdu dünya kim bilir?
Adına saçma sapan yazılar yazdırtmazdım öyle.
Seni düşünürdüm belki çoğunda zamanın.
Hüzünüm sana olurdu,sevincim sana,
Heyecan seninle olurdu tüm benliğimde.
Az buçuk gülümsemelerimde hep sen olurdun belki?
Öldüğümde sen olurdun yanımda yatan ,

elinden tuttuğum...
Ve inan sen olurdun yüreğime hapsettiğim sevdanın ilki...

Evet,evet!...
Seni sevmeliydim ben!...
Geç kalmış zamanlardayım, biliyorum...
Bakışlarını çalmış çalanlar acımasız.
Gönlünü sahiplenmiş çoktan,kim bilir hangi hırsız?
Biliyorum,keyif çatmakta bir köşede elinde sigarası...
Ve saçlarını okşamakta güneş sıcaklığında avuçları...
O kader penceresinde mutlu,
gülmekte bir köşede arsız arsız...

Adına şiirler yazılan kız!...
Varsın sevgisiz kalsın yüreğim.
Ellerin ısıtmasın varsın soğuk avuçlarımı ayazda...
Hep mutluluk olsun çalan kapını yalnız gecelerinde...
Sevda şarkıları hep sana söylensin.
Artık hüzün yazmasın satırların,mısralar ağlamasın,
Gözyaşı çiğ olmasın artık biçare hecelerinde...

Nerede Başlamıştı Hikaye ?



Nerede başlamıştı HİKAYE belleğimdeki tüm harfleri yitirdiğim yerde
mi? saçlarının sarısı mı odamı aydınlatan yoksa şu zavallı lambamı?
Korkmana gerek yok bileli değil HÜZÜN bıçağımın keskin yanı. Nerede
başlamıştı hüzün? Sağ bileğindeki sargıyı güvercine benzettiğim yerde
mi? hani sen güldüğün gün yeniden sevecektin insanları. Ben mi
kaybettim gülüşüne giden yolları yoksa sen mi unuttun sevmeleri.
Nerede başlamıştı YALNIZLIK? Beni sana getiren trenin soğuk
demirlerinde mi? yoksa hala kanıyor dediğin yaralarında mı? Nerede
başlamıştı yağmur? Senin gözlerindeki bulutta mı? Benim anlattığım
masalda mı? Henüz bilmiyorsun üstelik bir şiirden çıkıp geldiğimi.
Nerede başlamıştı yaşamak amaçlı yapılan intihar? Senin iki kalem bir
kâğıt evinde mi? yoksa benim LAL kalmış dillerimde mi?
Ama isteseydin dilsizde sevebilirdim ben seni. Nerede başlamıştı
YAŞAM? Parmağına minik bir kuş kondurduğum yerde mi? saçlarının
tellerinde mi? ya da isminin şiir olduğu şehirde mi? nerede başlamıştı
SUSKUNLUK? Yeni bir alfabe bulduğun yerde mi? yoksa sol tarafında mı?
Bozulsun diye bu sessizlik alkışlıyorum kuşları, kedileri, seni,
hayalimdeki martıları. SÖYLE NEREDE BAŞLAMIŞTI…

Ama, En çok Tattığım Sevgiye Doyamıyorum



Aynı Şehirde Olmadan Bir Sevdayı Sürdürmek Ne Zormuş
Sabahın İlk Işıklarıyla Seni Duşledigim Bir Sehirde Bulamamak
Evimin Önünden Asla Gecişi Görememek
Yada Tesadüflede Olsa Asla Karşılaşmama İhtimalini Duşunmek
Uzakdan Uzaga Yakalanma Korkusuyla Da Olsa
Bakışarak Birazda Aşkın Verdigi Saflık Ve Huzurla Tebessüm Ederek Gune Devam Edememek....


Yaşayamadıgımız Eksik Duygulardan Sadece Bir Kaçı Bunlar...


Yanlız Dolaştıgım Sokaklarda Soluklandıgım Yeşilliklerde Sensiz Nefes Aldıgım İçin Affet Sevgilim


Elbet Sana Dönecegim Ve Hayaller Gercekle Buluşacak…
Ruzgarlara Ezberlettim Yanlızlıgımı Savrulup Seni Bulsun Diye
Sıla Gurbet Hasret Özlem Ne Varsa O Oldun Bu Bedende …


Seven Sevdiginden Asla Yakınmaz....
Senin Özlemin Bile Guzel Ey Sevgili...


İstersen Durmadan Adreslerini Degiştir
Benim Gonlum Bulmuş Bir Kere Dogru Adresi Ne Çıkar…
Sen Buralarda Yokkken Kırık Hep Bir Yanım Kalbimse Yarım
Her An Senle Dolmayı Ve Omrumun Boyle Solması Suan Tek Dilegim..


Şimdi Bu Dileklere Bir Mum Yaktı Sarıkelebegin
Karanlıklar İçinde Yazdım Sana Bu Cümleleri Birazda Huzun Eklendi
Bilirisin Gözyaşlarımı Tutamam Boyle Zamanlarda Onlardanda Kattım Biraz...


Şu Kısacık Ömrümde Aşkıda Tattım İhanetide Kalabalıklar İçinde Yanlız Kalmayıda
Ama En Çok Sende Tattığım Sevgiye Doyamıyorum
Gözlerinin Karasında Dalıp Giderken….


Altında Yatan Bembeyaz Hiç Lekelenmemiş Yuregini Goruyorum
Çocuk Masumlugunda Bana Gulen Suretin
Butun Kirlenmiş Duygulardan Sıyrılıp
Bunca Pisligin İçinde Tertemiz Kalan
Seni Seviyorum.......
Biliyorum Bir Gün Bize De Ayrılık Var Ya… Et İle Tırnak Ayrılacak… Birbirinden Ayrı Yaşayacak İki Yürek Olcak..


Önce Senin Gözlerin..
Önce Senin Nefesin..
Ömrümün Sonuna Kadar Tek Önceliğim...

Şimdi Bana Kaybolan Yıllarımı Verseler



Geçmişime küstüğüm anlar geleceğe umutla bakmak istedim öyle derin..Kaybolan hayatımın ardından yaşlı gözlerle senin karelerini izledim..

Her hareketin oturdu içime..Oluk oluk yaş boşaldı gözlerimden! Gülüşün,sevişin,dokunuşun..Hepsi birer yara oldu içimde..Kabuk bağlamış yılların ardından yaralarım,kaybolan senelerin içinde yaralı yürekler sevemedi,üzüldüm..

Şimdi hayata sfırdan başlama şansım olsaydı diye satırlara boğdum hayallerimi!! Uzadıkça uzadı kelimeler,tükenmez oldu birbirinden pişman ve çaresiz hayallerim! MAsalların kapılarını aralayıp kafamı soktum içeri..

Bir koku ki,geçmiş kokusuydu, içime çektim bolca..Ama ”imkansız’dı bu kapıdan girmem.. Dönüş yoktu o yıllara..
Son giden bende bıraktı birkaç şeyi..Unutup da gitti sandım,meğer acılarıymış..Ne kadar ateş düştüyse içime o kadar ışık yandı yüreğimde..Her seferinde aşksız kalıp üşümüşleri ısıttım bu ateşlerle ben!!

Sevgime doyan kor atıp gitti yüreğime.. Düşünmedi kimse..
Geçmişim bundan ibaret..Ekmek fırınları gibiydi..Pişmiş ekmeği hamura dönüştürmek gibi bişeydi hayallerim..Yani yoktu dönüş ateşlere attıktan sonra kendimi..Yoktu..GElmeyecekti kaybolan yıllarım..Ne kadar üzülüp ne kadar ağladıysam,geçmişim o kadar uzak oldu bana..DEnizler yaptım,setler çektim sonra..Kendime kendime yıkıp baştan kurduğum bi hayata,yabancı eller aldım ben..Benim suçumdu biraz..Herkesin gerçeklerine inandığım hayatta,gerçek olmayana erişemedim..Aşk da gerçek değildi diye inandım sonra..
”Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler…” ne olurdu bilmiyorum..Son bir kez seni öpmek isterdim..Bende unutulanları açık denizlere atmayı!! Ateşlere girmezdim bir kaç kez..Sonra gözyaşlarımı toplar, uğurlananlarla uğurlardım..

Ama..artık ”TEK BİR SÖZ BİLE SÖYLEMEYE HAKKIM YOK!!”

SenSizLiĞe DiZ Çökmüş Yüreğim



ßir zamanlar Rüzgar en endamlı edası ile okşardı saçlarımızı
Şiirlerimiz çağlayanları ağlatırdı..
Ay sesimize ışık eder, yıldızlar alkış tutardı sevdalı türkülerimize.
YA şimdi? Her şey çok insafsız be gülüm..
Şimdi türküler bile suskun..

Hele Yüreğimi kırılgan ızdırap dalına bağladığımdan beri,
Ayrılık türküsünün isyankar haykırışı ile başladım sensiz gelecek sabahların ilk saatlerine.
Ne hazindir ki, artık yoksun….
Ve..
Yıldızların dizleri titremekte.
Semanın bağrından kopup gelen bir rüzgar tüm öfkesi ile yüzüme esmekte.
Her batan güneşle beraber isyanlar doğmakta ürpertici geceye.
Gözlerin var yorgun gözlerimde
Hatıran var yüreğimin en ücra köşesinde
Umudum, kar kristalleri gibi avucumda erimekte..

Yıldızların çadırında yaralı türküler, yarım kalmış sözlerimiz ise nafile bekleyişte
Vedalaşan baharın soluk benizli yapraklarında yüzüm, gidişine sessizce ağlayan namahrem gözlerim…
Ve titreyen rüzgarın ezgidar sesi, kan kusan nehir, sinemde düğümlenen hıçkırıklar, yokluğunun eseri…
Hasret ise en hazin kıyafetini çekmiş üzerine
Vuslat umutsuz bekleyişi ile çoktan tükenmiş ölü bir serzenişe..

Bu ne gidişti be kınalı kekliğim..Bu nasıl ayrılıktı sevdamın rengi?
Bu hasret, bu sırasızca hıçkırıklar neyin bedeli?
Deli yeller ağlar, dağların kızıl saçları ağırır,
Adını nakış nakış yazdığım gökyüzü kara bir uğultuya bulanır..
Dağlarda özlemini sarıp içerim,hasretinin göz yaşını uçurumların nasırlı ellerine koy veririm.

Döktüğüm göz yaşlar yanan bir alev nehri olup yeryüzüne kafa tutmakta..
Şirinin yazılmasını bekleyen kalemim sitemli bir eda ile yüreğimi sorgulamakta.
Ve sormakta, Sevgilin Nerede?
Hasretin içimde ya..Adını duydum ya, Yine gözlerim nemli halini almakta
Ve apansızın köhne geceye,yeni gece doğmakta,
Yıllanmış acılara, yeni acılar eklenmekte
Yıldızlar fena halde sarılmakta biçare geceye..

E gecede ne yapsın be, bir yıldızları bir beni teselli etmekte.
Benimse ne sığınacak limanım, ne dokunacak bir yıldızım var..
Mısralarımın boynu bükük,
Sadece yolunu gözlemekten feri sönen ßir çift sevdalı bakış..Ve ağlamaklı şiirler…

YÜREĞİMSE SENDELEYE SENDELEYE DİZ ÇÖKMÜŞ SENSİZLİĞE! .

Ve Şiirlerimin göz yaşı yürek tarlama milyonlarca acı ekmekte..



Son baharın ilk demlerini yaşayan bahar yaprağı gibi yüreğim,
Çatık kaşlı rüzgara yalvarışta..
Ama ne fayda? Bırakmakta yorgun yanını yokluğunun kollarına
Ve deli gibi esmekte rüzigar
Dağlar ise hazin ezgilerini bırakır durgun nehirlerin nemli yüreklerine
Bülbüller beste yapar sensizliğe.

Bir gece ağlar halime
Bir gül hüzünlenir benimle..
Şehrin göz yaşları eşlik eder ağlayan namelerime..
Ah maralım, ne çok özledim gece kokan sesini.
Nazlı ırmaklar gibi tenimi saran saten zarifliğindeki bedenini..
Yüzümü okşayan yağmur saçlarını..Ay ışığında yıkanmış ak ellerini
Bakmaya kıyamadığım, Ay Tanrıçası edasında olan cemalini
Güllerin kokusunu içinde barındıran sevdalı saçlarını
Özledim sevdam.. yüreğimi zincire vuran gardiyan nefesini
Durup durup bana sarılışını..Bağrına yaslayıp defalarca teselli edişini..
Sonra apansızın hüzünlenmeni
Dudaklarını titreterek sahte ßir gülücükle gizli yaşlarını sineye çekişini..
Anlamadım gitti. Bu sensizliğin hazin hikayesini.

Artık konuşmaya yüzüm kalmadı..Gözlerimin civatasını çoktan söktüm..
ßir ßen, bir gölgem.ah ah be sevdam, Birde sen..
ve..
Birde senin sevdan,beni bu hallere düşüren

Düşüncelerim, iyi niyetlerim, umudum kader tarafından katledilmekte..
Yüreğim bi çare, yokluğunu haykırır her gece.
Gel kurtar beni, bu sensizlikten,Kapalı vuslatın kapılarını aç ardı sıra,
Salıverme beni Ölümün kollarına, Azrail'in peşine,bir bilinmez seferine…!

Geç Farkettim



Biliyor musun; umarsız bir yıkımdı gidişin. Liman boyu uzanan iç kanamalı bir suskunluktu bizden geriye kalan....
Oysa bilmeliydin; bütün bir hayatı ürpererek yaşama cesaretiydi aşk. Ve yola çıkıldığında göze alınmalıydı aşkın adressizliği...
Sen bir tepeden masal gibi geldiğinde gözlerime, ben kendi masalımı terk edip, gözlerine benzeyen bir deniz seçmiştim kendime. Bana aşkı öğretmişsen yorgun, terli bir tepede; bırak isyanım tam olsun yüreğimin sessizliğindeki kıyamete... bilirim sen kendince bir hayatı onarmaya düşkünsün. Onarmak içinse gidişin; sen önce seni affet. Adına mavi dediğin çoğul eksikliğinde...

bazen seni affedebiliyor muydun, beni ağladığında?

Bilirsin; ben ki kabilesiz bir savaşçı. Senden aldığım bütün anlamları sana geri verdim. Bir "içim"; kaldı ben de, bir de aklımın aldanmışlığı. Haklısın sende bensiz sularında elbet denizi aşmış bir okyanus telaşı yaşanacaktı. Bağışla sözlerimi. Bağışla gözlerimi. Dahası yok, fazlası az...


bazen terk edip gidebilmeli bu şehri kendi çaresizliğinde. Bazen inceldiği yerden kopmalı hayat. Neyse! Sen benden ötede, ben senden uzakta... ne kadar çok "vardık" oysa ne kadar çok kaybolurken bile... karşımda yorgun bir adam var şimdi; özleyişlerini reddetmek uğruna yorgun düşmüş bir gemi... bu gemi nereye gidiyor usta... içim boş, gemiler boş. Bu gemi nereye gidiyor usta...

Bir romanı bitirmiş gibiydi sustuğunda. Bende sustum onunla. en iyi yaptığımdı susmak. Uzun bir sessizliğin sonrasında "susuşlarımızda sen benim susuzluğumu dindirecek yağmurunu bulamadığını sandın, ben senin yağmurunu yağdıracak o bulutunu. Oysaki yağmur bulutta saklıydı, bulutta yağmurda. Susmasaydık bulacaktık" dedim.

Neden geçmişin muhasebesini yapmaya başlamıştık bilmiyorum. Son sözleri iyice içime oturdu.

"Bana bir kere susma hakkı verseydin, sana neler söylemeyecektim! Oysa sen hep payına susmaları aldın, bana ise hep sessizliğin ezeceği vakitlerle savaşmalar kaldı. Evet! susmak birilerini hep konuşmaya mahkum etmekti. Ve en çok konuşan en fazla hata yapandı her zaman. En çok susanın hep haklı kaldığı gibi... Sessizlikten korkan birine sessizlik dayatmak (hem de bir lütuf, bir armağan gibi) işlenen en haklı suçtu. Sen tüm suskunlukları kimseye bırakmayacak kadar bencil, herkesi suskunluğuna özendirecek kadar cömerttin. Sana söylenenlerle, sana anlatılanlarla herkesin sırrını bildin ama kimseye bir şey söylemedin. Oysa izin verseydin benimde sana söylemeyecek ne çok şeyim vardı. insanları sadece dinleyerek böyle çıplak, böyle savunmasız bırakmayı nerden öğrendin? Başkalarına ait bunca sırrı taşımak seni neden hiç yormadı?


Sen en çok bana sustun; ben en çok sana konuştum. Sana benzemeye başladığımdaysa, bende içimi susarak döktüm. Yoksa içim dökülecekti. Susacak hiçbir şeyin kalmadığında ise içindeki sessiz diyaloglarla benden çekip gittin.


Meğer susmak, insanın içiyle konuşmasıymış. Geç fark ettim!".